ÜLKER HAKKINDA

Kurucumuz

İlk günden beri hedefi hep aynıydı: Üretimde, rekabette, müşteriye yakınlıkta, kalitede bir adım önde olmak

İki kardeş Sabri Ülker ve Asım Ülker, daha öğrenciyken çalıştıkları bisküvi fabrikasında edindikleri tecrübelerden çok faydalandı. Sabri Ülker, Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mektebi’nde okumuştu. O zamanlar için eğitimli olmak, bir değil birkaç adım önde olmaktı. Savaş nedeniyle gelişemeyen, hatta gerileyen Türk Sanayii’nin savaş sonrası ivme kazanacağını görmüşlerdi... İki kardeşin iş fikri gıda alanında imalat yapmaktı. Satış ve dağıtım işini yani dönemin deyimiyle ‘ticareti’, endüstriyel faaliyetlerini destekleyen hizmetler olarak ele almayı tercih ettiler. Gözleri tüccarlıkta değil, sanayicilikte yani üretimdeydi.

Üretim modelleri, Türkiye’nin kapalı ekonomi felsefesine uygun olmak zorundaydı. Batı iş dünyasının genel felsefesinin aksine, yanlış karara yer verilmeyen, sıfır hata prensibinin geçerli olduğu bu sistemde deneme-yanılma yoluyla doğruya ulaşma şansları, daha doğrusu zamanları yoktu. Bir defada doğruyu bulmak zorundaydılar. Hata yapmak, kaybetmek anlamına geliyordu. Gerek ürün seçiminde gerekse üretim süreçlerinde yanlış yapma lüksleri olmadan ilerlediler.

Seçtikleri ürün bisküviydi. Bisküvi üretimi, rekabetin olduğu bir alandı. Güçlü rakiplerle mücadele edecek imalat makineleri yoktu. Ellerinde borç parayla satın aldıkları doğru düzgün çalışmayan eski makineler vardı. İşte azim ve sabır da bu noktada devreye girdi. Sabri Ülker bizzat makine mühendisi gibi çalışarak, üretim makinelerini işler hale getirdi.

Üretimde başarıyı sağladıktan sonra sıra rekabete geldi. Bunun için de kendilerine bazı hedefler belirlediler. Öncelikle rakiplerinin önüne geçmek için ürünlerinin kaliteli olması gerekiyordu. Bunun için hammaddeden ambalaja kadar bütün üretim sürecini dönemin ötesinde bir kalite anlayışı ile yönettiler. Ardından kendilerini İstanbul’la sınırlamadan rakiplerinin ulaşamadıkları Anadolu'ya açıldılar. Anadolu’daki bakkalların kapısına kadar giderek hem siparişleri yüz yüze aldılar hem de ürünlerinin dağıtımını bizzat kendileri organize ettiler. Güçlü rakiplerinin arasından sıyrılarak, bugüne kadar ulaşan büyük işlerini kurdular.

Ülker, Sabri Ülker’in önce bisküvi, ardından çikolata ürünlerine verdiği ve büyüttüğü ‘Ülker’ markası ile bilinen işinin sağlam kökleri üzerinde yükseldi. Özellikle 1980 sonrası dışa açılan ve ekonomide liberal politikalar izleyen Türkiye ve bu dönemin ardından yükselen küresel ekonomi, Ülker’in stratejisini yakından etkiledi. Artık kapalı ekonominin değil, küresel ekonominin gereklerine uygun bir modelle gelişme zamanıydı.

1989 yılına gelindiğinde bu stratejinin bir sonucu olarak Yıldız Holding kuruldu. Bu tarihten itibaren Ülker markası Yıldız Holding’in altında varlık göstermeye başladı. 1992 yılında büyüme sürecimizin en önemli halkalarından biri olan Besler Gıda kuruldu. Yine 1993 yılında Avrupa’nın en büyük nişasta üreticisi Cerestar Grubu ile ortaklık yaparak Pendik Nişasta Yıldız Holding çatısı altında faaliyet göstermeye başladı. 1999 yılında Yurtiçi ve yurtdışında büyüme konusunda önemli adımlar atıldı.

Karaman’da ve Cidde’de de fabrika satın alındı.

Sabri Ülker; 2000 yılında yönetimi oğlu Murat Ülker’e devretti. Sabri Ülker, Ülker markasının tecrübesiyle 2007 yılında dünyaca ünlü Godiva markasını satın almasına tanıklık etti. Sabri Ülker, 12 Haziran 2012 tarihinde vefat etti. Görüşleri ve fikirleri her zaman olduğu gibi vefatından sonra da Ülker çalışanlarının yolunu aydınlatmaya devam ediyor.

HAYAT HİKAYESİ

Sabri Ülker, 1920 yılında Kırım’da doğdu. Hayatının çocukluk dönemi, Kırım’daki Sovyet ihtilalinin etkisiyle oldukça zor geçti. Zorlu çocukluk anıları ona Ülker’i kurduğunda “Biz her insanın, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, güzel bir çocukluk geçirme hakkına sahip olduğuna inanıyoruz” sözünü söyletti.

Kırım’da yaşanan sıkıntılara dayanamayan ailesi 1929 yılında İstanbul’a göç etti. Dokuz yaşında İstanbul’a gelen ve Kadırga İlkokulu’na kaydolan Sabri Ülker’in hafızasında o günlerin izi hiç silinmedi. O günleri şöyle anlatmıştı:

“Çok acılı anlarımız, günlerimiz ve aylarımız geçti. Unutmak mümkün mü? Bütün bağ, bahçe ve tarlalara el konularak, ´Hepsi devletindir, baştan dağıtacağız’ dendi. Güzelim bağ ve bahçeler tanınmaz hale geldi. Eğitimli, çalışkan ve kendi düşüncelerinde olmayan insanları Urallar´a, Sibirya´ya sürmeler ve toplu kurşuna dizmeler başladı. Dr. Jivago filmindeki sahneler her tarafta yüzlerce defa tekrarlandı. Babamızı ve bizi defalarca bu sürgün kafilelerine soktular.”

Sabri Ülker ilkokuldan sonra İstanbul Erkek Lisesi'ne kaydoldu. Orta ikinci sınıfta iken parasız yatılı sınavını kazanarak Bilecik Lisesi'ne gitti. Ortaokulu Bilecik'te, liseyi Kütahya'da okudu. Yüksek öğrenim için Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli'sine kaydolduğunda 2. Dünya Savaşı da başlamıştı.

Ülker kuruluyor

Sabri Ülker, yüksek öğrenimini bitirdiğinde, savaş da sona erdi. Savaş yıllarında bisküvinin tadını unutan çocuklar için Ağabeyi Asım Ülker’le birlikte bisküvi üreteceklerdi. İki kardeş daha çocuk yaşlarında ve ilk gençliklerinde Besler Fabrikası’nda çalışmışlardı. Ayrıca, aile bir süre şekerleme dükkanı işletmişti. Bu tecrübelere güvenerek, Sabri ve Asım Ülker, Eminönü Nohutçu Han’daki atölyede kendi bisküvi işlerini kurma kararına vardılar. Sabri Ülker daha sonra o günleri şöyle anacaktı: “Tahmin edersiniz 1944’te, 2.Dünya Savaşı’nın sorunlarını yaşayan genç cumhuriyetimizde üretim aletlerini bulmak çok zordu. 1944 yılı sonbaharında sabahın erken saatlerinde, İstanbul’un o zamanlardaki iş merkezi sayılan Eminönü´ndeki Nohutçu Han´a geldim. Üçüncü kata çıktım ve hafifçe alçak bir kapıdan geçerek içeri girdim. Yaklaşık 100 metrekarelik alandaki kazanları, kepçeleri, kalıpları, arkada duran fırını ve diğer aletleri tek tek inceleyerek; ‘Bu işi başarmalıyım’ dedim.”

Aslında bu işi başarmaları iki kardeş için gerçekten mucize gibi bir şeydi. Atölyenin sahibi, burasını daha önce başkalarına da satmıştı. Alanlar da beceremeyip, eski sahibine daha düşük fiyattan geri satmışlardı. Atölyenin sahibi Asım ve Sabri Bey’in de öncekiler gibi bu işi başaramayacaklarını düşünüp “Göreceksiniz birkaç ay sonra bana geri satacaklar” demekten çekinmemişti. Ve bu lafı ederken de bir bildiği vardı. Çünkü makineler çok eskiydi ve sürekli bozuluyordu. Yedek parça olmadığından yeniden çalıştırılmaları çok zordu. Sabri Ülker eski makineleri tamir etmeyi de öğrendi. Küçük atölyede ilk yıl günde 200 kilo bisküvi üretildi…

İki kardeşin azimli ve sabırlı çalışması sayesinde Ülker bisküvileri kısa sürede İstanbul ve çevresindeki bakkallarda aranır oldu. Her zaman yenilik ve farklılık peşinde olan, ayakta kalmanın işi farklı yapmaktan geçtiğine inanan Sabri Ülker, üretimden dağıtıma, markalaşmadan tanıtıma kadar her alanda bu düsturu benimsedi. Bu düstur, Sabri Ülker’in gıda sanayiinde pek çok ilki gerçekleştirmesinin yolunu açtı. Alanında ilk yabancı uzman çalıştıran, ilk Ar-Ge ve hijyen laboratuvarını kuran, ürünlerini kırılmadan ülkenin en uzak köşesine ulaştıracak çözümler bulan, ilk ambalaj malzemesini kullanan, alanında ilk ihracatı gerçekleştiren Sabri Ülker oldu.

Sabri Ülker gelecek nesillere, ana işi gıda ve içecek olan Yıldız Holding’i bıraktı. 2015 yılı itibariyle Türkiye dahil 14 ülkede üretim yapabilen, 77 fabrika ve 300’den fazla markası olan, 80’in üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştiren Yıldız Holding, yurtdışında yaptığı şirket alımlarıyla dünyanın üçüncü büyük bisküvi ve onuncu çikolata üreticisi konumuna yükseldi. Yıldız Holding, bu büyüklüğü ile hem ülkemiz hem de dünya ekonomisine önemli katkıda bulunuyor.

Sabri Ülker’in başarısının sırrı

Sabri Ülker başarısının sırrını şöyle anlatıyordu: “Başarının temelinde önce, bıkmadan, usanmadan çalışma gelir. İkincisi dürüst çalışma, üçüncüsü ise kaliteli çalışmadır. Üretilen bir malın iyi olması, müşteriye cevap vermesi, yani aldığı paranın karşılığını vermesi gerekir. Dört; tanıtmaya çok önem verilmeli. Bunun üzerinde geniş bir şekilde durmak istiyorum... Reklama ilk günden itibaren önem verdik, şimdi de veriyoruz, daima vereceğiz...1950´den beri Ülker´in reklamını yapmaktayız. Özellikle, kaliteli bir malın reklamı yapıldığı zaman, elde edilen netice büyük oluyor."

“Akşama babacığım, unutma Ülker getir”

Türkiye’de reklamın öneminin çok da bilinmediği yıllarda “Akşama babacığım unutma Ülker getir” klasiği, Sabri Ülker’in çocuklar için, Türkiye için Ülker için istediği her şeyi anlatan bir cümleydi. Her eve, her çocuğa ulaşmak ve bunu lezzetli, sağlıklı, hijyenik, kaliteli ürünlerle yapmak.

Sabri Ülker bugün vizyon diye tanımlanan onun zamanındakilerin “ileri görüşlülük” diye tanımladığı bir haslete sahipti. Türkiye’nin 1990’larda tanıştığı ”iş fikirlerini”, o çok daha önceden keşfetmiş ve Ülker’de hayata geçirmişti. Bu özellikleri ile Türk sanayinin ve gıda sektörünün öncü girişimcilerindendi.

Uluslararası firmalarla rekabet edebilmek için büyük bir öngörüyle 1974 yılında Ülker’de Araştırma ve Geliştirme departmanını kurdurdu. 1980’lerden itibaren Ülker’in üretim çeşitliliği de zenginleşti. 1980’lerde, ithal ürünlerle başarılı bir rekabet sınavı verildi.

Dünyaya entegre olma fikrini de Sabri Ülker küreselleşme akımından çok önce geliştirdi. 1980’lerden 2000’lere uzanan süreç, Ülker’in dünyaya da entegre olduğu yıllardı. Sabri Ülker o dönemdeki öncü yaklaşımlarını şöyle anlatıyordu: “Türkiye’de dışardan uzman getiren ilk bisküvi şirketiyiz. En iyi uluslararası uzmanlarla çalıştık. Birçok yabancı şirketle ortaklık kurup onların ustalık ve deneyimlerinden faydalandık. Bazı şirketlerimizi halka açtık. Önceliğimiz her zaman müşterilerimizin sağlığı oldu. Bu nedenle ilk olarak biz bir hijyen departmanı kurduk. Tüm küresel gelişmeleri takip edip, dünyanın hızına yetiştik. Kapasitemizi artırmak için yatırım yaptık, yeni fabrikalar kurduk, iş olanakları sağladık. Böylece müşterilerimizin kalbini kazanan yeni ürünler üretmeye başladık.”

Mütevazı bir hayat

Sabri Ülker’in iş hayatındaki başarısının ardında, mutlu özel hayatının da büyük etkisi vardı. Sevgili eşi Güzide Hanım’la mütevazı bir yaşam seçtiler. Ve çocuklarını da, torunlarını da mütevazı yaşam biçimine özendirdiler. Güzide Hanım ve Sabri Bey’in hayatlarındaki en büyük acı, evlatları Ali Ülker’i küçük yaşta kaybetmeleri oldu. Kaybettikleri evlatlarının anısını, adını verdikleri torunları Ali Ülker’de yaşattılar. Diğer evlatları Ahsen Özokur ve Murat Ülker, hem ailenin mütevazı değerlerini hem de Sabri Ülker’in iş değerlerini benimsedi.

Zaten Sabri Ülker de hayatının sonuna değin onların yanında yer aldı. Sabri Ülker, 2000 yılında Ülker Grubu’nun onursal başkanlığını üstlendi. Ondan yönetim bayrağını Holding İcra Kurulu Başkanlığı’nı üstlenen Murat Ülker aldı. Sabri Ülker son günlere kadar fikirleriyle Ülker Grubu’na yol göstermeye devam etti.

Sabri Ülker 2010 yılında, hayat arkadaşı Güzide Ülker’i kaybetmenin acısını yaşadı. Aramızdan 12 Haziran 2012’de ayrılan Sabri Ülker, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmanın yanı sıra, toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak konusunda da öncü rol üstlendi. Türkiye'nin eğitim altyapısını güçlendirmek için Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak projeleri destekledi. Gelecek nesillere daha yaşanır bir Türkiye ve dünya bırakabilmek için sivil toplum kuruluşlarıyla koordinasyon içinde çalışmanın önemine inandığını ifade eden Sabri Ülker, TEMA Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Onun teşvikiyle Ülker, TEMA’nın köylerin kalkınmasına yönelik projelerini destekleyen ilk kurum olma özelliğini taşıyor.

www.sabriulker.com.tr